İskenderun Teknik Üniversitesi Konservatuar Bölüm Öğretim Elemanı Recep EKİNCİ’nin yürüttüğü, “Sosyal Etkinliklere Katılım Projesi” kapsamında; “MÜZİĞİN DİLİ ” konulu söyleşi, Ders Öğrencilerinden, Aydin ŞİMŞEK tarafından hazırlanıp sunulmuştur.

MÜZİĞİN DİLİ
İnsanın ruh ve bedeni müzik ile beslenir. Tüm sanat dalları içinde insan ruh ve bedeni üzerinde en derin etkiyi bırakan sanatın müzik olduğu kabul edilmektedir.
Bir toplumun gelişmişliği yaptığı ve dinlediği müzikle eşdeğerdir. Çinli filozof Konfüçyüs’ün dediği gibi müzikler devler kurar, devlet de yıkarlar.
Müzik herkesin gönlünde bahar (ilkbahar, yaz, sonbahar, kış) rüzgarları estiren, her kesimin ilgisini çeken, diller üstü bir dildir. Bir müzik eseri hangi dilde, hangi ırkta, hangi renkte insanlar tarafından seslendirilse seslendirilsin her dil (insan) onun dilinden anlar. Her müziğin dilini kendince tecrüme edercesine anlar.
Batı müziği, metrik ve rasyonel bir müziktir, çok seslilik içerir ve icrasında bu özellik ön plana çıkar. Doğu müziğinde ise doğaçlama ve melodik ön plana çıkar ve tek seslilik özelliği ile icra edilir. Bu iki farklılık arasındaki fark toplumsal değişim ve dilin algılanma farklılığındandır. Coğrafya lehçe, etnik yapısının kendine özgü karakteristikleri vardır. Bu farklılıklar müziğin diline de farklılıklar getirir.
Toplumların konuşma, kültürel yapıları ve sevdiği müzik melodik yapısı arasında büyük bağlantı vardır.
Bu bağlılık ve farklılık müzik dilinde ortak dil ve dinleti olarak ortaya çıkartmaktadır.
Her yöre, her ülke kendi lehçesi ile söylenen sözleri ve yöresel müzik aletlerini daha keyifli ve yürekten söyler. Karadenizli kemençe ile galyana gelir, Sivaslı sazı ile galyana gelir, Adanalı davul, zurna ile galyana gelerek, türküsünü söyler, yöresel oyununu şevkle oynar.
MÜZİĞİN DİLİ’NE DESTANSI BAKIŞ
MÜZİĞİN DİLİ’nin ne kadar güçlü bir sıfat, zamir, fiil, tümleç kısacası müziğin dili tam bir dil bilgisini tarif ettiğini pekiştirmek, depreştirmek adına, büyük Moğol imparatorluğunun güzide çalgısından (müzik aletinden) onu bugünlere taşıyan ünlü şair Kerbuğa-Küysinin yazıp söylediği “aksak ceylan” şiiri ve onu dillendiren NOGAY TÜRKLERİNE ait DOMBIRA müzik aletin destansı hikayesini anlatmak isteriz;
Moğol imparatoru Cengiz Han’ın büyük oğlu Joşi Han ceylan avına çıkar. Joşi Han av sırasında yaralanır ve orada ölür. Cengiz Han oğlundan günlerce haber alamayınca “Kim oğlum Joşi Han’ın öldüğünü (kötü) haber verirse, onu söyleyenin (kötü haberi getirenin) ağzına, boğazına kurşun döktüreceğim” der. Cengiz Han’ın çevresindekiler ölüm korkusuyla Cengiz Han’a bu kötü haberi vermeye cesaret edemezler. O yıllarda yaşamış olan Kazak Kerbuğa Küyşi adlı ünlü ozan aksak ceylan adlı destanını yazar, Cengiz Han’ın oğlu Joşi Hanın öldüğünü anlatmak için sazı DOMBRA’yı alarak, Cengiz Han’ın huzuruna çıkar; DOMBRASI ile aksak ceylan destanını şarkı şeklinde (Cengiz Han’a oğlu Joşi Han’ın ölümünü) söyler.
Cengiz Han aksak ceylan destanını dinledikten sonra oğlu Joşi Han’ın öldüğünü anlar. Cengiz Han oğlunun ölüm haberini veren halk ozanı Kerbuğa-Küyşi’din ağız ve boğazına kurşun dökülmesini emreder. Kerbuğa Küyşi buna itiraz eder. “Oğlunuzun ölüm haberini ben vermedim aha bu çalgım DOMBIRA ve telleri verdi, ceza verecekseniz bana değil DOMBIRA’ma ve tellerine verin” der.
Cengiz Han’ın müzik sevdası ve halk ozanlarına olan sevgisi; Kerbuğa Küyşi’nin itirazını haklı gibi gösterir ve ozanı affeder. Ceza olarak dökülecek kurşunu da DOMBIRA’nın ağız ve boğaz gibi görünen gövde boşluğuna döktürür. Dombıra o yıllarda alt telli iken bu destansı olaydan sonra, (Dombıra’nın dört teli yanar) dört telin kötü haberci olduğu gerekçesiyle iptal edilmiş ve o günden bugünümüze dombıra, abay ve cambıl dombıra adıyla ve iki telli olarak gelmiştir.
Her insanın, her ailenin, her mahallenin, her şehrin, her ülkenin hatta her müzik aletinin anlatılacak ve ondan yaşam enerjisi alacağı mutlak bir “DESTANSI” bir hikayesi vardır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.