Erken yaş, ikinci dil öğrenimi için bir fırsat penceresidir. Bu yaşta atılan yabancı dil tohumlarının ileriki yaşlarda çok güzel filizlendiğini uygulamalardan biliyoruz. Bilim de bize bunu söylüyor. 0 – 6 aylık bebeklerin çıkardıkları seslerin yetişkinler tarafından çıkarılamadığı uzun süredir bilinen bir gerçek. Bu gerçek de gösterir ki bağlantı yapılmayan – uyarılmayan dil hücrelerinin körelmekte, erken bebeklik döneminde pekişmeyen sesler sönmekte, bir daha canlanmamakta, dil alanında yapılmayan bağlantıların yerine başka alanlardan bağlantılar yapılmaktadır. Bu nedenle erken yaşta çocuğunun beyin aktivitesinde dil eğitimi için çok uygun bir fizyolojik zemin olduğunu söyleyebiliriz. Kuşkusuz sonraki yaşlarda başlayan dil eğitimi de sonuç verir. Buradaki fark bir sinir hücresinin canlıyken, bağlantı kurmaya açıkken dili alması ile sönmüşken yeniden canlandırılması, yeni bağlantı olanaklarının yaratılmaya çalışılması arasındaki farktır. Araştırmalarda çok ilginç sonuçlar bulunmuştur. Beynin dil ile ilgili 2 bölgesi vardır. Bu bölgelerden biri dil ile ilgili anlamları toplayan Wernice Bölgesi, diğeri ise anlamlandırılmış dili dışarı çıkartan yani konuşmayı mümkün kılan Broca Bölgesi’dir. Çift dilli ve tek dilli kişilerde konuşma sırasında Borca Bölgesi’nde farklılık olduğu gözlenir. Konuşma sırasında çift dilli kişilerin Broca Bölgelerinin diğer kişilere oranla çevreden çok daha fazla nöronla bağlantıya geçtiği saptanmıştır. Bu; çift dilli kişilerin beyninde dili kullanırken diğerlerine göre çok daha karmaşık ve zengin bir çalışma dinamiğinin hayata geçtiği anlamına gelmektedir. Bu; çift dilli kişilerin kognitif becerileri giderek ustaca ve karmaşık düzeyde kullanabilmelerini mümkün kılacak fırsatı, diğerlerine göre daha sık yakaladıkları anlamına gelmektedir. Yabancı dili büyük yaşlarda öğrenenlere bir soru sorulduğunda sol beynin cevabı bulabilmek için erken yaşta öğrenenlere göre çok daha uzun bir arama – tarama yaptığı, çok daha fazla glikoz tükettiği saptanmıştır. Dil erken yaşta öğrenilmişse bu arama – bulma çok daha hızlı ve kolay olmaktadır. İki dillilikte beynin farklılıkları anlayabilme, bağlantılar kurabilme, takip etme ve farklı kültürleri anlama hızı artmaktadır. Çünkü çift dillilik genel anlamda öğrenmeye bir kolaylık sağlayarak, öğrenme kalitesini yükseltebilecek bir değere sahiptir. Aynı zamanda bu dinamikler kişinin başka kültürleri anlama yaklaşımını kolaylaştırmakta ve sosyal uyuma uygun bir zemin hazırlamaktadır. Dilin öğrenilmesi kadar, hatta daha da çok dilin uygun ve doğru ortamda öğrenilmesi de önemlidir. Bu en önce “küçük yaş çocuğunun özelliklerini” ve “eğitimi” bilen gerçek bir eğitimci yaklaşımı gerektirir. İkinci dil eninde sonunda öğrenilir. Ama dili öğreteceğim, erken sonuç alacağım diye gelişim ve öğrenme psikolojilerinin gerekleri ihmal edilirse sosyal, duygusal ve bilişisel gelişim kesintiye uğrar ve travmatik çocuklar ortaya çıkar. Erken yaşta ikinci dili öğretmenin en sağlıklı yolu doğal ortamında dili yaşanır kılmaktır. Çünkü erken yaş döneminde altın kural çocuğa “nasıl öğreniyorsa öyle öğretmek”tir. Küçük çocuk bir “hayat öğrencisi”dir. Öğretmeni de hayatın kendisidir. O yaşayarak öğrenir. Erken yaşta öğrenme iki ana dinamiğe sahiptir: İhtiyaç ve haz. Çocuk ihtiyaç duyduğunu ve haz aldığını öğrenir. Bu iki koşulu gerçekleştirdiğinizde çocuğa göre öğrenme ortamını oluşturursunuz.
Kaynak : Uzman Pedagog Nilgün BİNIŞIK