Erken yaş, ikinci dil öğrenimi için bir fırsat penceresidir. Bu yaşta atılan yabancı dil tohumlarının ileriki yaşlarda çok güzel filizlendiğini uygulamalardan biliyoruz. Bilim de bize bunu söylüyor.
Yabancı dili büyük yaşlarda öğrenenlere bir soru sorulduğunda sol beynin cevabı bulabilmek için erken yaşta öğrenenlere göre çok daha uzun bir arama – tarama yaptığı, çok daha fazla glikoz tükettiği saptanmıştır. Dil erken yaşta öğrenilmişse bu arama – bulma çok daha hızlı ve kolay olmaktadır. İki dillilikte beynin farklılıkları anlayabilme, bağlantılar kurabilme, takip etme ve farklı kültürleri anlama hızı artmaktadır. Çünkü çift dillilik genel anlamda öğrenmeye bir kolaylık sağlayarak, öğrenme kalitesini yükseltebilecek bir değere sahiptir. Aynı zamanda bu dinamikler kişinin başka kültürleri anlama yaklaşımını kolaylaştırmakta ve sosyal uyuma uygun bir zemin hazırlamaktadır. Dilin öğrenilmesi kadar, hatta daha da çok dilin uygun ve doğru ortamda öğrenilmesi de önemlidir. Bu en önce “küçük yaş çocuğunun özelliklerini” ve “eğitimi” bilen gerçek bir eğitimci yaklaşımı gerektirir. İkinci dil eninde sonunda öğrenilir. Ama dili öğreteceğim, erken sonuç alacağım diye gelişim ve öğrenme psikolojilerinin gerekleri ihmal edilirse sosyal, duygusal ve bilişsel gelişim kesintiye uğrar ve travmatik çocuklar ortaya çıkar. Erken yaşta ikinci dili öğretmenin en sağlıklı yolu doğal ortamında dili yaşanır kılmaktır. Çünkü erken yaş döneminde altın kural çocuğa “nasıl öğreniyorsa öyle öğretmek”tir. Küçük çocuk bir “hayat öğrencisi”dir. Öğretmeni de hayatın kendisidir. O yaşayarak öğrenir. Erken yaşta öğrenme iki ana dinamiğe sahiptir: İhtiyaç ve haz. Çocuk ihtiyaç duyduğunu ve haz aldığını öğrenir. Bu iki koşulu gerçekleştirdiğinizde çocuğa göre öğrenme ortamını oluşturursunuz.
Kaynak : www.languagegarden.com.tr